Başlıkta özetlediğim ve dış baskılarla muhtemelen denenecek olan yeni olası Kıbrıs müzakere konseptine değinmeden önce, 2016-2017 lerde Havadis gazetesinde yazdığım bir makaleden bahsedeyim.
Çünkü, bu yeni müzakere konsepti (Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumların pek elinde değil), dramatic bir şekilde değişen bölgesel ve global dinamiklerin etkisi ile zorlaması ile olacak.
O vakitler,Havadis Gazetesinde “ KKTC, AB’nin değil; ŞANGHAY BİRLİĞİ’nin Parçası Olma Yolunda “ başlıklı eko-politik açıdan futurist bir makale yazmıştım.Makaleyi halen google yaparak okuyabilirsiniz.
Özetle bu makalede demiştim ki, bugün bu yazdıklarım size deli saçması gelebilir ama 2017 Crans Montana ıskalanırsa(ki ıskalandı), bölgesel ve global dış dinamikler, Türkiye’nin kuzey-güney-doğu-batı eko-politiğinde (Batı’nın hatalarının da katkısıyla) yeni “HUB Stratejisine/konumlanmasına ” ve ayni dönemde içine gireceğimiz BATI(ABD-AB) ile DOĞU(Çin-Rusya ekseni) global eko-politik ve jeo-stratejik kavgaya bağlı olarak, Kıbrıs’ta Doğu Akdenizde geri dönülmez bir şekilde bu büyük kırılmanın /bölünmenin ve ayrışmanın(Kuzey-Güney olarak) parçası olabiliriz vs…
Ve bu sürede reel politik olarakta gördüğünüz üzere, Türkiye , hem Rusya, hem de şimdilerde Çİn ile işbirliğini/yakınlaşmasını artırdı ve Şanghay ile Brics’in hub stratejisi gereği parçası olma yolunda.Ve 2017’den sonra hızla dünya eko-politik ve jeo-stratejik olarak örtülü ve açık bir şekilde BATI-DOĞU kavgasında bölünüyor/ayrışıyor.
Tarih boyunca çözüme en yakın olduğumuz 2017’deki Crans Montana süreci zamanında, ne Rusya Ukrayna’ya saldırmıştı, ne de şimdilerde İsrail,Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de tüm dengeleri alt-üst edecek şekilde Filistine bu kadar kapsamlı bir saldırı yapmamıştı.
Yani, 2017 Crans Montana sürecinde dünyamız halen BM Güvenlik Konseyinde(5 daimi ülke) o güne kadar teamülen belli prensiplerde karşılıklı çıkarlar ve al-verlerle dahi olsa ortak kararlar üretebilirdi.
Mesele Kıbrıs için, 2000-2017’lere(Rusyan’nın 2022’de Ukrayna işgali ) kadar iki tarafın anlaşacağı bir güvenlik-garantiler ve asker konusunda yeni bir formulle(ki bu kesinlikle NATO dışındaydı zaten) ve buna bağlı yeni bir federal yapının(Kıbrıs Cumhuriyetinin ortadan kaldırılacağı ve yeni oluşacak yapı) GüvenliK Konseyinde onaylanması mümkündü.
Ama ne yazık artık,bölgesel ve global dinamiklerden dolayı bu pek mümkün görünmüyor.Niyesini izah edelim ve başlıkta ortaya koyduğumuz yeni müzakere konseptinin altını doldurmaya çalışalım.
Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler arasındaki esas müzakere (al-ver) konusu; Kıbrıslı Türklerin tam ve eksiksiz olarak federal devlette siyasi eşitliği(dönüşümlü başkanlık dahil) ve her seviyede kararlara etkin katılmasıdır(veto), Kıbrıslı Rumlar açısında da geri dönülmez bir şekilde Türkiye’nin garantörlüğünden ve adadaki askerlerinden tamamen kurtulmaktır.
Mülkiyet,Toprak,Ekonomi vs sonra gelen konulardır ve görece daha kolay çözülebilecek konulardır.
Kıbrıslı Rumlar için Kıbrıslı Türklerle tam bir siyasi eşitlik içinde çözüm modeli, “ çok acılıdır ve asla Rumların kabul etmek istemedikleri bir çözümdür.”
Bunu tek bir şartla kabul ederler; güvenlik-garantörlük ve asker konusunda tamamen tatmin olacakları bir formülle, yani tamamen adanın Türkiyenin garantörlüğünden,askerinden arındırılması ile kabul edebilirler. Gerçek budur.Ama bu formülü de, ne biz ,ne Türkiye kabul etmektedir.
2000’li yıllardaki Annan Planından 2022’lere kadar, iki taraf güvenlik ve garantörlük konularında NATO dışında bu 2 talebini karşılıklı kabul edilebilir bir formüle dönüştürebilseydi ve bu iki halkın referandumda onayı ile BM Güvenlik Konseyinde de kabul görebilirdi(Rusya ve Çin istemeden de olsa evet derdi). Sonuçta, 2022 ye kadar eski güvenlik ve garantörlük formüllerine göre 2 taraf mutabakata varamadı.
Gelelim 2022’den sonra değişen bölgesel ve global dinamiklere…
Rusya-Ukrayna savaşı ve İsrail’in Filistin işgali ile Ortadoğu’da DOĞU-BATI jeo-stratejik ve eko-politik dengeler geri dönülmez bir şekilde değişti ve artık BATI için(ABD’nin bastırması ve konsolidasyonu ile) NATO hem Ukrayna’da, hem de Orta Doğu’da/Doğu Akdeniz’de mücadelenin örtülü -açık parçası/belirleyecisi oldu.
Bu yeni gelişme, KIBRIS’ta bize BATI’nın(ABD ve AB-İngiltere) çıkarlarını DOĞU AKDENİZ’de ve Orta Doğu’da NATO üzerinden konsolide etme ve pozisyon almayı dayatıyor ve ayni zamanda ortaya enerjiden tutunda(AB/özellikle Almanya, Doğu Akdenizdeki gazı istiyor ) güvenliğe/jeo-politik stratejiye kadar uzanan çok yönlü yeni/zorla bir fırsat penceresini de açıyor.
Kıbrıslı Rumlar, BATI’nın özellikle ABD’nin bu yeni baskısı ve ihtiyaçları ile NATO şemsiyesinde bir güvenlik-garantörlüğü kabul edebilir ve karşılığında da Kıbrıslı Türklere tam bir siyasi eşitliği verebilir. Türkiye’de zaten NATO’nun parçası ve çözüm halinde bölgede çok büyük bir eko-politik ve stratejik avantaj sağlayacak.
Lakin, Türkiye asker-güvenlik-garantörlük konusunda Kuzey Kıbrıs’ta tıpkı İngilizlerin adadaki üsleri gibi kesinlikle bir üs/ayak istiyor (bu Kıbrıslı Türklerin da anlaşmayı kabul etmesini sağlar zaten) ; ancak bu şekilde NATO şemsiyesinde güvenlik ve garantörlüğe kısmen sıcak bakabilir.
NATO şemsiyesinde(adanın Nato kapsamına alınması) herhangi bir güvenlik-garantörlük formülü, doğası gereği gibi iki tarafın referandumlu ve yeni yapının Güvenlik konseyinde onayını gerektirmez ve bugün global dinamiklerinde(Çin ve Rusya faktörü)de imkansızdır.
Dolayısıyla, yeni müzakere formülü(eski konseptle başlansa bile bu dediğim konsepte evrilecek) , tıpkı 1959-1960 anlaşmalarında olduğu gibi referandumsuz iki tarafın ve garantörlerin onayı ile Kıbrıs Cumhuriyeti kimliğinde/statüsünde buna göre yeni yapının evrileceği(iki toplumlu /iki bölgeli) bir formülle olacaktır.
Türk tarafı, Crans Montana’dan sonra haklı olarak ve doğru bir politika olarak(dönemin dinamikleri) iki devletli çözüm modelini ortaya koyarak elini ve fiyatı yükseltti.Şimdi, değişen bu bölgesel ve global dinamiklere göre, bu yüksek fiyatı/pozisyonu makul bir çözüm modelinde iskontolama zamanı.
İşte son dönemde Hristodulis’in olası yeni müzakere süreci ile ilgili ve zor kararlar vermek zorundayız gibi mırıldanmaları ve 5 yıl sonra AB’nin Hakan Fidan’ı zirveye davet etmesinin arka planında bu hazırlıklar/senaryolar var.
Son tahlilde, gelişmelere baktığımızda ve parçaları birleştirdiğimizde, Kıbrıs’ta yeni bir müzakere süreci öngörülüyor/en azından denenecek ve eski konseptte başlasa bile sonunda “ NATO şemsiyesi altında/Türkiye’ye Kuzeyde üs + referandumsuz + Kıbrıs Cumhuriyetinin tapusunun korunup iki bölgeli/federal bir yapıya dönüştürüldüğü ” bir formül üzerinde çalışılabilir.
Kanımca, referandumlu ve ortaya çıkacak yeni yapının da BM Güvenlik Konseyinde onayına tabii olacak bir formülün NATO şemsiyesinde olma ihtimali yok(eşyanın tabiatına aykırı).
Eğer illa da böyle olacaksa(referandumlu ve yeni yapının BM GK onayı); o zaman yeni yapı ortaya çıktıktan sonra Yeni Kibris NATO’ya başvuracak ama bu aşamalı formül için de tarafların birbirine güvenmesi ve buna göre bağlayıcı anlaşma yapması(BM GK’ya gitmeden bu nasıl olabilir/riskleri var vs ?) gerekir.
